|
|
Davaları
1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
Taksim'de yazarların, tiyatro oyuncularının sık sık uğradıkları bir kahve vardı. Nâzım da birileriyle buluşmak istediği zaman oraya giderdi. 30 Aralık 1936 günü gene bir buluşma için gittiği bu kahvede, beklediği kişiler gelmeyince, şapkasını, gazetesini alarak dışarı çıkmış, birkaç adım attıktan sonra da yanına Birinci Şube'den olduklarını söyleyen üç sivil polis sokulup kendisini Sirkeci'deki Sansaryan Hanı'na götürmek üzere emir aldıklarını söylemişlerdi.
1 Ocak 1937 günü gazetelerde komünistlik suçlamasıyla on üç kişinin tutuklandığı yazılıydı. Tutuklananlar arasında Nâzım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Tornacı Emin Sekûn de yer alıyorlardı ki, bunlar aynı örgütte bir araya gelmeleri olanaksız olan, daha önce yasadışı Türkiye Komünist Partisi'ndeyken çatışıp birbirlerinden kesinlikle kopmuş yoldaşlardı. Nâzım Hikmet'in başkanlığında, Endüstri Dokuma Cemiyeti'ni de içine alan bir gizli komünist örgütü kurdukları, bildiri dağıttıkları ileri sürülüyordu.
"Cumhuriyet" gazetesindeki özete göre, Nâzım kendini şöyle savunmuştu :
"Bana atfedilmek istenilen ve ispat edildiği iddia olunan yegâne suç, 1 Mayıs tevkifatı esnasında Doktor Hikmet'in bana bir kitap vermiş olmasıdır. Mevzuubahs kitap, Marksizm hakkında yazılmış ilmi bir eserdir ve Babiâli'de her kütüphanede satılmaktadır. Herkes için serbest olan bir kitabı benim satın almış olmam bir suç mudur? Halbuki ben bu kitabı da almış değilim. Burada bulunanlar arasında yalnız Doktor Hikmet'le Zeki'yi tanırım. Diğerlerinin hiçbirisini tanımam. Aramızda 'Kibritin var mı?' gibi bir parola bulunduğu ve bir yere gidince masanın üzerine evvela şapkayı, sonra da üstüne gazeteyi koymak suretiyle ve bu parola ile arkadaşlarımızla anlaştığımız iddia ediliyor. Aşağı yukarı herkes bir yere girince şapkasını çıkarır. Böyle bir paroladan hiç haberim yoktur. Binaenaleyh ben ne komünistlik tahrikâtı yaptım, ne de cemiyet kurdum."
Altı ay süren bu dava, 21 Haziran 1937'de bütün sanıkların aklanmasıyla sona erdi. Ama Nâzım Hikmet şubat ayı ortalarında bazı sanıklarla birlikte serbest bırakılmış, sonraki duruşmalarda tutuksuz olarak yer almıştı.
|