|
|
Davaları
1925 Ankara İstiklal Mahkemesi Davası
1927-1928 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1928 Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1933 İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası
1933-1934 Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1936-1937 İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası
1938 Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1938 Donanma Komutanlığı Askeri Mahkemesi Davası
1931 İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası
Nâzım yasaları biliyor, açık vermemeye özen gösteriyordu.
Yıllar sonra şöyle diyecektir :
"Beynenmilel olaylar şiirimde önemli bir yer tutmakta devam ediyordu. Bunları, o günkü memleket şartlarında, bir çeşit dumanla örtmek zorundaydım, ancak böylelikle bunları bastırabilirdim."
Kitaplarından 835 Satır'ı Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi (1929), Jokond ile Sİ-YA-U'yu kendisi (1929), Varan 3'ü Ahmet Halit Kitaphanesi (1930), 1+1=1'i kendisi (1930), Sesini Kaybeden Şehir'i Remzi Kitaphanesi (1931) yayımlamıştı.
Görüldüğü gibi, ilk beş kitabının yayımlanmasında, her şeye karşın, iki yayınevinin katkısı olmuştu.
Ankara'da, C.H.P. çevrelerinde, Nâzım Hikmet'in "sınıf edebiyatı" yaptığı, grevi öven şiirler yazdığı, buna karşın elini kolunu sallaya sallaya ortalarda dolaştığı konuşuluyordu.
Önce dedikodular, arkasından kovuşturma geldi. 1 Mayıs 1931 günü bir sivil polisin getirdiği çağrıyla, ertesi gün Sorgu Yargıçlığı'nda sorgulanması yapıldı. İçişleri Bakanlığı'nın emri doğrultusunda, ilk beş kitabındaki şiirlerinde "bir zümrenin başka zümreler üzerinde hakimiyetini temin etmek gayesiyle halkı suça teşvik ettiği" savıyla mahkemeye verildi.
6 Mayıs 1931 Çarşamba günü saat 15'te, 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde, Türk Ceza Yasası'nın 311 ile 312. maddelerine dayanarak başlayan mahkemeye, Nâzım Hikmet koyu renk bir giysi, çizgili boyunbağı, elinde fötr şapkayla gelmişti. Az sonra Avukatı İrfan Emin Bey de (Kösemihaloğlu) yanında yerini aldı. Küçük mahkeme odası üniversite öğrencileri, genç şairler, şapkalı bayanlarla tıklım tıklım doluydu.
Sorgulanmasının bir yerinde Nâzım Hikmet şöyle dedi :
"İddianamede beş altı noktadan suçlama var. Bunların başında benim komünist olduğumu ilan etmekliğim suç sayılmaktadır. Evet, ben komünistim, bu muhakkaktır. Komünist şairim ve daha esaslı komünist olmaya çalışıyorum. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu mucibince ben komünist şair olmakla cürüm işlemiş olmam. Komünistlik bir tarz-ı telakkidir. Diğer iktisadi ve siyasi meslekler nasıl cürüm değilse, komünist mefkûresi de cürüm değildir. Benim bir sınıf halkı diğeri aleyhine tahrik ettiğim iddiası söz konusu değildir."
Bundan sonra yapıtlarını tek tek ele alıp yazılış amaçlarını açıklayan şair, bir yerde, kendisini Batının emperyalist ülkelerinin mahkemeye vermesi gerektiğini, bir yerde de, Türkiye'de ekonomik sıkıntı olduğunu rakamlarla açıklayan Ticaret Odası Dergisi'ne değinerek, halkın durumundan söz etmek suç ise, ekonomi bilimini ortadan kaldırmak gerektiğini söyledi.
Sorgulama bitince, Savcı esas hakkında görüşünü bildirerek,
"Müdafaasına nazaran suç için araştırılan kanuni unsur ve şeraiti göremiyoruz, beraatini talep ederim," dedi.
Avukat İrfan Emin Bey ise coşkulu, uzun bir savunma yaptı. Türkiye'nin emperyalizme karşı verdiği savaşa da değindiği konuşmasını,
"İddia makamının talebine katılarak beraatimizi talep ederiz," diye bitirdi.
Yargıçlar dosyayı incelemek için on dakika ara vererek içeri çekildiler. Mahkeme salonunda aklanma kararı bekleniyordu. Ama öyle olmadı, duruşma 10 Mayıs 1931 Pazar günü sabahına ertelendi.
Kimilerinde kuşku uyandıran bu erteleme ilgiyi büsbütün artırmış, pazar sabahı gelen dinleyiciler salona sığmayıp koridora taşmışlardı. Karar oybirliğiyle aklanma olarak okununca, büyük bir alkış koptu.
Bazı gazeteler sorgulama sırasındaki konuşmaları saptırarak yayımlamışlardı. Nâzım'ın ilk işi, hemen o gün, Sirkeci'de, İrfan Emin Beyin yazıhanesinde, mahkemede söylediklerinin doğrusunu yazarak gazetelere göndermek oldu. Bu aklanmanın altında bir ödün olduğu düşünülememeliydi.
Dürüstlüğü, yiğitliği seven Türk halkı, onun yargıçlara karşı açık açık, "Ben komünistim," demesinden çok hoşlanmıştı. Şiirle hiç ilgilenmeyen, üstelik komünizme karşı olan kimseler, mahkemedeki sözlerini okuyunca, bu dik başlı delikanlı için olumlu düşünmeye başlamışlardı.
|