Yaşam Öyküsü
Sanatsal Gelişmesinin Özeti
Davaları
Tartışmaları
         


Tartışmaları

  • Eski - Yeni Kavgası
  • Peyami Safa Kavgası
  • Bir Provokatör Üstünde Hiciv Denemeleri
  • Burjuva Oldu Suçlamasına Karşı
  • "Sol" Geçinen Delikanlılara Karşı
  • Milliyetçi Suçlamasına Karşı

    Kemal Ahmet Olayı

    Kemal Ahmet orta boylu, esmer, gözleri fırlak, önceleri oldukça temiz giyinen, bileğinde altın zincir taşıyan bir delikanlıydı. Yüksek Ticaret Okulu'nda okurken, 22 yaşında Babıâli'ye gelmiş Serbest Fırka'nın yayın organı "Yarın"da çalışmaya başlamıştı. "Yarın" kapatılınca öteki yazarlarla birlikte o da tutuklandı. Az sonra bırakıldıysa da, bir süre işsiz kalması içkiye düşkünlüğünü kamçıladı, akşamcılığını gün boyuna yaymasına yol açtı.
    Nâzım Hikmet gazetelerde tanıştığı gençlerle ilgilenir, yazılarını düzeltir, yabancı dil öğrenmeleri için baskı yapar, kötü alışkanlıklar edinmelerini önlemeye çalışırdı. Kemal Ahmet'e de, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu ile Suat Derviş'in aracılığıyla gazetelerde iş bulup çalışmasını sağlamış, gündüz içkiciliğinden kurtulması için elinden geleni yapmıştı.
    Düşük bir ücretle girdiği "Haber" gazetesinde, "Çulsuz Adam" imzasıyla köşe yazıları yazıp yoksul halkın çektiklerini yansıtmaya başlayınca, adı hemen komüniste çıkan Kemal Ahmet'in çevresinde bir kuşku çemberi oluşmakta gecikmedi. Sıradan bir muhabir olarak getirdiği haberlerden bile kuşkulanılıyordu.
    İşsizlik günlerinde altın bileziği, pardösüsü, yeleği hep içkiye gitti. Verem oldu. Basımevlerinde gazeteleri döşek, perdeleri yorgan yaparak yattığı soğuk kış gecelerini aç susuz geçirirken, sonunda genç yaşta kan kusarak öldü.
    Ölümünden bir yıl sonra, Nâzım Hikmet'in desteğiyle Ahmet Cevat bu yazarın Ağlayan Nar ile Gülen Ayva adlı öyküsünü bir kitapçık olarak yayımlayıp da, Orhan Selim "Akşam"da çok yüceltici bir yazı yazınca ortalık gene karıştırıverdi :
    "Öyle ölüler vardır ki, ben onların öldüklerini düşündükçe, vakit olur, yaşadığımdan utanırım. Onlar kadar değerli, onlar kadar büyük, onlar kadar iyi olmadığıma bakmaksızın yaşamaklığım kötü bir iş gibi gelir bana. Sonra, yine onlar kadar iyi, değerli ve büyük olmak için yaşamak isterim.
    "Yazıcı Kemal Ahmet benim bu ölülerimden biridir. Dişlerine yapışmış dudaklarından ciğerlerini parça parça, kuru yapraklar gibi dökerek öleli bir yıl oluyor.
    "Bence büyük bir ölünün yıldönümündeyiz." (Akşam, 5 Nisan 1935)

    Peyami Safa'nın bu yazı üzerine yokuşta karşılaştığı Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu'na, "Bak, komünist komünisti nasıl yüceltiyor!" diyecek olması, Nizam'ın Suhulet Kitabevi'nin önünde gürleye gürleye Kemal Ahmet'i anlatmasına, az sonra yanlarına gelen Elif Naci'nin de, "Nizam, bırak şimdi Peyami'yi, Kemal Ahmet için ayaküstü nefis bir yazı yazdın, gel şunu Meserret'te kâğıda dökelim," demesine yol açmıştı.
    Meserret'e girdiklerinde Naci Sadullah da Kemal Ahmet'le ilgili anılarını yazıyordu. "Yarım Ay" dergisine verecekti. Suat Derviş ile Hüseyin Avni Şanda da birer yazı yazacaklardı. Nâzım Hikmet'ten ise bir şiir gelecekti. "Yarım Ay"da birlikte yer alacaktı hepsi.
    Kaşla göz arasında, Kemal Ahmet'i övmek solculuk, küçümsemek sağcılık oluverdi. Vâlâ Nureddin Vâ-Nû'nun, "Kemal Ahmet içki sofralarında iki kadeh rakıya kavuk sallayan bir dalkavuktu. Şimdi onu bir fikir kahramanı diye tanıtıyorlar!" demesi de solcular arasında bayağı tepkiyle karşılandı.
    Nâzım Hikmet'in "Kemal Ahmet" başlıklı şiiri şöyleydi :
    Kafası
        yüzde yüz uygun muydu kafama
                          bilmiyorum, ama
                          o benim soyumdandı.
    Etiyle, kanıyla değil,
    belki de heyecanıyla değil,
    batırıp parmaklarını kanayan yarasına
    beyninin ışığını sattığı için
                         bir ekmek parasına.
    Fakat ne yazık ki, o,
    namludan kopan bir kurşun gibi haykırıp,
    karanlık acıların camını kırıp
    güneşi dolu dizgin gözlerine dolduramadı!
    Gün geldi, ağrıdan ayakta duramadı.
    Ve işte o zaman
                  çocuğunu boğan
                  aç bir ana gibi,
    bir çözülmez çemberin kıvranarak içinde,
    boğdu kendi elleriyle yüreğini
                   bir rakı kadehinde.
    Tutunmak istedi, kaçtılar;
    çalıştı, kırbaçladılar;
    susadı, kendi kanını içti o!
    Parça parça insan kafası satılan,
    kaldırımlarında aç yatılan
                         bir caddeden
    mukaddes bir ıstırap şarkısı gibi gelip
                                            geçti o!..


    Nâzım Hikmet derginin yönetim odasında toplanan arkadaşlarına bu şiirini okuduğu gün, Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, "Fevkalade, harikulade, mükemmel, be Nâzım! Demek sen böyle hissi şeyler de yazarsın ha!" diye yeri göğü inletti. Suat Derviş, Mahmut Yesari, Naci Sadullah da çok duygulanmışlardı.

    ^ Yukarı