RESİM, PORTRELER V.B.

   Kendi Portreleri
   Nazım'ın Ressamlığı
   Piraye'nin Portreleri
   Cezaevi Arkadaşları
   Diğer Resimleri
   Desen Çalışmaları
   Kitap Okuyuşu




PİRAYE'NİN PORTRELERİ

6 Ekim 1945


Bulutlur geçiyor: haberlerle yüklü, ağır.
Buruşuyor hala gelmeyen mektup avucumda.
Yürek kirpiklerin ucunda
                            uzayıp giden toprak uğurlanır.
Evde mi, sokakta mı,
Benim bağırasım gelir; ---"Piraye,
                                                 Piraye!.." --- diye...
Çankırı, 1940, Kâğıt üzerine pastel, 25 x 36 cm      Piraye'nin resimlerinde Nâzım'ın onun iç dünyasını

yansıtmayı çok iyi başardığı kanısındayım.
     Bunu kendisi de biliyordu.
     1940'ta çankırı'da yapıp neneme gönderdiği pastel bir
Piraye resminin altına şöyle yazmıştı :
     "Anne, ancak sen ve ben onu böyle görürüz, ve ancak sana
yahut bana kızdığı zaman bu kadar şirin olur."
     Bir başkasına da şöyle :
     "Attığın taş dediğin kuşu vurmuyor."
     Çizdikleri Piraye'nin belli durumlardaki görünümleriydi...
     Annemi tanıyanlar,
     "İyi yakalamış" derlerdi.
Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
ve saçlarında
vakur yumuşaklığı canımın içi İstanbul toprağının...
İçimde ikinci bir insan gibidir
                                              seni sevmek saadeti...
Parmakların ucunda kalan kokusu sardunya yaprağının,
güneşli bir rahatlık
ve etin daveti :
                        kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
                                                                  sıcak
                                                                           koyu bir karanlık...

Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya...

Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan bir şeyler oymalıyım yine :
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin sütbeyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

Ne güzel şey hatırlamak seni :
ölüm ve zafer haberleri içinden,
hapiste
ve yaşım kırkı geçmiş iken...
23 Eylül 1945
O şimdi ne yapıyor
         şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
– hey gülüm,
            beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!.. –

O şimdi ne yapıyor,
    şu anda, şimdi, şimdi?

Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
                                             okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
– her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
                                                            sevgili, canımın içi ayaklar!.. –
Ve ne düşünüyor
           beni mi?
Yoksa
         ne bileyim
       fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
     neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
                          şu anda, şimdi, şimdi?...
5 Kasım 1945

Çiçekli badem ağaçlarını unut.
Değmez,
bu bahiste
            geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
Islak saçlarını güneşte kurut :
            olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
                                                    nemli, ağır kızıltılar...
Sevgilim, sevgilim,
                mevsim

                      sonbahar...
Karıcığım,

Hasretliğin on ikinci yılı bu
            on ikinci yılı
Gönül ağzına kadar dolu
Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma
            İstanbul diyorum sen
Sen şehrim kadar güzelsin
            şehrim senin kadar acılı.


İşte bu kadar karıcığım. İstersen cevap verme.
            Kocan
FOTOĞRAFTAN YAPILAN RESİM

     Dayısı Ali Fuat Cebesoy’un etkisiyle Nâzım Bursa Cezaevi’nde zaman zaman birtakım olanaklar elde ederdi.
     Örnekse romatizmaları için banyo tedavisi gerektiği yolunda bir rapor hazırlanır, böylece yanında jandarmasıyla her gün banyolu bir otele gitmesine izin çıkardı.
     Aslında bu Piraye ile buluşması için bir izindi. Çekirge’de karısının kaldığı otele gelir, birkaç saatini onunla geçirirdi.
     Bu arada bir sokak fotoğrafçısı denk düşerse, otelin bahçesinde, Bursa Ovasını, Nilüfer’i arkalarına alıp birlikte resimler de çektirirlerdi.
     Bu fotoğrafı da, yanılmıyorsam, bir otel bahçesinde, gökyüzüne doğru öyle bir sokak fotoğrafçısına çektirmişlerdi. Sonra Nâzım, herhalde ışık sızıp kendi yüzünü kestiği için, bu fotoğraftan yalnız Piraye’nin başını ayırıp büyütmüştü.
     İkisinin böyle alttan çekilen başka fotoğrafları da var.
Nâzım seviyordu anlaşılan bu açıyı, ayrıca yüzdeki
gölgelenmeleri de seviyor olmalı. Çünkü Piraye’nin bu
fotoğrafından salt kırmızının tonlarını kullanarak 31 x 44 cm
boyutlarında yağlıboya bir tablo yapmıştı.