|

|
“BUGÜN PAZAR” ŞİİRİ
Nâzım Hikmet’in şiirleri daha yazılmaktayken,
son biçimlerini almadan cezaevi duvarlarından dışarı
sızardı. Kendi de gerçi bir iki kişiye gönderirdi –
karısı Piraye’ye, çok güvendiği bir avukat arkadaşına
– ama şiirler son biçimini alınca... Oysa dostları,
meraklılar, şiire düşkün cezaevi görevlileri, bitmiş
bitmemiş, ellerine ne geçse kopya ederlerdi. Sonra da o şiirler kopya
edile edile elden ele dolaşır, bu arada da, tabii,
değiştikçe değişirdi.
Nâzım Hikmet’in kendisinin de şiirlerinde sonradan
düzeltmeler yaptığı doğrudur – çıkarır, ekler,
değiştirirdi.
Ama asıl kargaşa, bitmemiş, son biçimini
almamış şiirlerin elden ele dolaşmasından, bu arada,
kopya edenlerin dikkatsizliklerinden doğdu. Üstelik ezberlendi de o
yanlış kopyalar. Orada burada basıldı da... Hele
Bulgaristan’da Türkçe basılan kitaplar... Yenir yutulur şeyler
olmayan, korkunç yanlışlar için kimileri, “Nâzım Hikmet öyle
düzeltmiş anlaşılan,” demek anlayışsızlığını,
şiirsizliğini göstererek “incelemeci zevksizliği”nin
doruklarına ulaştılar. Bazı ezberciler de yirmi beş
yıl önce yanlış kopyaları ezberlemiş olabileceklerini
akıllarına bile getirmeden, bana, “şiirleri yanlış
basıyor, yirmi beş yıldır ezbere bilirim ben onları,”
gibilerden haberler gönderdiler. Bu arada, ünlü “Bugün Pazar” şiiri için
de ileri geri konuşanlar oldu.
“Bugün Pazar” şiiri 1938’de Ankara Merkez
Komutanlığı Cezaevi’nde yazılmış. O günlerde
Nâzım Hikmet’in cebinde olan küçük bir not defterinde bu şiirin ilk
çalışmaları var.
şairin el yazısıyla :
Bugün ilk defa güneşe çıkardılar beni.
Ve ben ömrümde ilk defa güneşin benden bu kadar uzak
gökyüzünün bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara.
Birdenbire tuhaf bir hatıra :
deniz.
Ve işin en aşağılık tarafı
şu ki yavrum
galiba yalnızlığa alışıyorum.
Artık
bana kâfi geliyor
zaman zaman
yerimden kımıldanmadan
bir (okunamadı)
bir de bir kutu kibrit, bir paket cıgara
sonra bir de
bıyıklarımı çiğneyerek
düşmek dalgalara.
Nâzım Hikmet bu şiirde önce bazı sözcüklerin
üstünü çizmiş, bir iki değişiklik yapmış, sonra
“deniz” sözcüğüne kadar olan bölümün üstüne birbirine paralel üç çapraz
çizgi çekmiş. Zaten şiirin ordan yukarsı başka kalemle,
aşağısı başka kalemle yazılmış.
Şiirin daha gelişmiş bir
biçimi :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş
olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum.
dayadım sırtımı duvara.
Toprak, güneş ve ben.
Ve ben artık hiçbir şeyi
hattâ seni bile düşünmezken
takıldı birdenbire gözüm
birbiri ardınca bozkırın ufkundan sökülüp
ağır beyaz yelkenler gibi gelen bulutlara.
Bu anda bir hatıra :
deniz.
Hürriyeti, ışıltısı, kokusu.
Bu şiirin de “Toprak, güneş ve ben” dizesine kadar
olan
bölümü birbirine paralel altı çapraz çizgiyle
çizilmiş, ondan
aşağısı çerçeve içine
alınmış. Sola doğru dört sayfa ötede oldukça
gelişmiş bir biçim :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
ne baş aşağı, ne baş yukarı.
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Sade toprak, güneş ve ben.
Bu anda yeter bana bu kadarı
bahtiyarım.
Nâzım Hikmet şiirin onuncu dizesi ile on üçüncü
dizesini, bir de “sade” sözcüğünün üstünü çizmiş. Böylece de son
biçimine oldukça yaklaşmış. Silinen yerleri
çıkarıp okuyalım :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben.
Bahtiyarım.
Nâzım Hikmet’in not defterinde bu şiirin
başka taslağı yok. Kurtuluştan Sonrakiler adlı
antolojide basılıp okur önüne basılı olarak ilk
çıkışı ise şöyle :
Bugün Pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa
gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar
geniş olduğuna şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygı ile toprağa oturdum.
Dayadım sırtımı beyaz duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım.
Görüldüğü gibi, en önemli değişiklikler
üçüncü dizenin ikiye
bölünmesi, bir de “Dayadım sırtımı
duvara” dizesine “beyaz”
sözcüğünün eklenmesi.
Nâzım Hikmet Dört Hapisaneden adlı
kitabını hazırlarken
bu şiiri “Ankara” bölümüne almış.
Tıpatıp şöyle* :
Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldanmadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Şiirin en son, en doğru biçimi budur. “Yeni
Dergi”de de böyle yayımlanmıştı. Ama Dört Hapisaneden
kitabına alırken sondan üçüncü dizeye “ne kavga” sözünü yeniden
ekledim. şairin Fransa’da bu şiiri plağa okurken o dizeyi “bu
anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım” diye okuduğu söyleniyordu.
Doğru mu, yanlış mı, araştırmadım, çünkü o
dize “ne kavga” sözü eklenince çok daha güzelleşiyor. Bir de,
“dayadım sırtımı duvara” biçimi bana “dayadım
sırtımı beyaz duvara” biçiminden daha güzel görünüyor. Zaten
şair bu ikincisini yalnız ilk taslakta kullanmış,
sonrakiler hep “dayadım sırtımı duvara”.
(*) Kitaplara alınırken “Bugün Pazar”
şiirinin 4, 5, 6. dizeleri sayfaya sığmadıkları için
genellikle daha içeri çekiliyor. Burada şairin müsveddesindeki biçimi
aynen koruduk.
|